top of page

 Elif Demirkaya 

 ARMAÄžAN DOLAÅžIMI, TOHUM SERMAYE VE PAYLAÅžIM KÜLTÜRÜ (1) 

​

Teknolojik geliÅŸmeler sayesinde ortaya çıkan yeniden üretilebilirlik imkânı, var olan üretimlerin yeni üretimlerde kullanımı konusunda doÄŸrudan etkilidir. 19. yüzyılın sonuyla 20. yüzyılın başında, görüntü ve sesin kayıt altına alınabilmesi ile kayıtlı materyal, kendinden sonraki üretimler için kullanılabilir bir malzeme niteliÄŸi kazanır. Böylece, çoÄŸaltılmış malzemeler ve kopyalar, sanatsal üretim alanında önemli bir yer edinir. Montaj, kolaj, brikolaj, asamblaj ve ödünç alma teknikleri görsel sanatlar arasında yayılır. Kübist ve fütürist akımlarda da rastlanan bu teknikleri, Dadaist sanatçılar sıkça kullanır. ÖrneÄŸin herhangi bir gazeteden kesilen metin parçalarını bir ÅŸapkanın içine koyup karıştırmak ve rastgele seçilen parçalardan yeni bir metin oluÅŸturmak meÅŸhur bir tekniktir.

          

Teknik geliÅŸmelerin yanı sıra müellifin konumunu sorgulayan kuramsal çalışmalar da temellük fikri üzerinde etkili olmuÅŸtur. 1962’de, Umberto Eco’nun okuyucuya tek bir okuma biçimi dayatarak kendi üzerine kapanan yapıt yerine okuyucunun yorumlaması için açıklık bırakan bir yapıt düÅŸüncesini ele aldığı ‘Açık Yapıt’ kitabı Ä°talya’da yayımlanır. ‘Açık Yapıt’ okuyucuyla etkileÅŸime geçer ve onu yapıta katılmaya davet eder. 1969’da Michel Foucault, Collége de France’da, ‘Yazar Nedir?’ baÅŸlıklı bir konuÅŸma yapar. Foucault, bu konuÅŸmada yazarın tasnif edici iÅŸlevi üzerinde durur. Foucault, yazar-iÅŸlev soruÅŸturmasında, bir metnin belirli bir yazar tarafından sahiplenilmesinin ve ona atfedilmesinin, bu yazarın adının ve konumunun ne anlama geldiÄŸinin peÅŸine düÅŸer. 1977’de ise Roland Barthes ‘yazarın ölümü’nü haber verir. ‘Yazarın ölümü’ aynı zamanda okurun da doÄŸuÅŸudur. Barthes ile beraber okurdan postprodüktör (reader-postproducer) olarak bahsetmek mümkün hâle gelir. 

     

1960’lardan itibaren, yazar, yapıt ve okur arasındaki iliÅŸkiyi yeniden deÄŸerlendiren bu metinlerin etkilerini edebiyatta, görsel sanatlarda ve müzikte görebiliriz. 1960’larda William S. Burroughs farklı metinlerden aldığı parçaları bir araya getirerek kendi metinlerini yaratır ve Bryon Gysin ile beraber cut-up (kesip alma) tekniÄŸini geliÅŸtirir. 1963’te Christian Marclay, farklı plaklardan aldığı parçaları birbirine yapıştırarak bir ses kolajı üretir. 1970’lerde, Burroughs’un cut-up tekniÄŸinden esinlenen John Oswald, plunderphonia’yı ortaya atar. Oswald, üretilmiÅŸ müzikal yapımları ‘yaÄŸmalayarak’ ve karıştırarak (mix) onları yeniden düzenler. Müellifin konumunu sarsan düÅŸünsel çalışmaların görsel sanatlar üzerindeki etkisini ise, Douglas Crimp’in küratörlüÄŸünü üstlendiÄŸi 1977 tarihli ‘Pictures’ sergisinde görmek mümkündür. 

     

1963’te farklı plaklardan kesip aldığı parçaları birleÅŸtirerek görsel ve iÅŸitsel bir kolaj hazırlayan Christian Marclay, sonraki çalışmalarında da cut-up tekniÄŸini kullanır. 1995’te, muhtelif filmlerden kesip aldığı sahneleri bir araya getirerek ‘The Telephone’ (Telefon) adlı kısa bir video kurgular. KestiÄŸi sahnelerde ya tek başına telefon ya da telefonda konuÅŸan insanların görüntüleri vardır. Benzer bir çalışma 2011 yılında ‘The Clock’ (Saat) adıyla karşımıza çıkar. Bu sefer, filmlerden saatin göründüÄŸü sekansları kesip alan Marclay, ‘The Clock’ videosunu 24 saatlik gerçek bir kurguyla hazırlamıştır. Üç senelik bir araÅŸtırma süreci sonunda ortaya çıkan bu çalışma bütün bir sinema tarihine gönderme yapar. Her bir dakika, siz videoyu izlerken eÅŸ zamanlı olarak bir film sahnesinde beliriverir. Alınan her bir sekans bu yeni düzenleme içinde birbirine baÄŸlanır. Parçaların kesilip yapıştırılarak yeniden kurgulanması iÅŸlemine remiks adı verilmektedir. Remiks, mülkiyete ve orijinalliÄŸe iliÅŸkin mevcut kavrayışları yerinden eder; müelliflerin, aracıların ve alımlayıcıların konumlarını sorunsallaÅŸtırır. 

​

“Hip hopçular radyodan müziÄŸi ‘çaldılar’ ve kesip karıştırdılar. Sonra bunları bileÅŸenlerine ayırarak kasetler üzerinde remixlerini kaydettiler. Bu ÅŸekilde hareket ederek telif yasasını ihlâl ediyorlardı. Ancak cut’n’mix tavrı hiç kimsenin bir ritme ya da bir tınıya sahip olamayacağını ilan ediyordu. Bunları sadece ödünç alır, kullanır ve biraz farklı bir formda insanlara geri sunabilirdiniz.” (2) 

 

Bir tınıyı ya da bir görüntüyü yeniden kurgulayarak kendine mâl etmek, kültürel üretimle yakın iliÅŸki kurmanın da bir yoludur. Kültürü müÅŸterek bir üretim alanı olarak görmek, ona katılmak ve onu dönüÅŸtürmek, dönüÅŸtürülecek malzemeyle en yakın teması kurmayı gerektirir. Sanatçıların ‘ürünleri karıştırma ve bir araya getirme stratejilerine’ yönelmesinin bir nedeni de Nicolas Bourriaud’ya göre, üretilmiÅŸ olanın fazlalığıdır. Üretimin hızla artması bir nesne ve imge enflasyonuna yol açmıştır. Bu durum, kavramsal sanatçıları çalışmalarını soyutlaÅŸtırmaya sevk ederken, postprodüksiyon sanatçılarını da cut’n’mix’e yöneltmiÅŸtir. Böylece ‘formların dj’liÄŸi sayesinde üretim fazlası ‘kültürel bir ekosistem’e dönüÅŸür. (3) Postprodüksiyonun kendisi baÅŸlı başına bir üretim biçimi olarak görülür. Sanat yapıtları postprodüksiyon yöntemiyle ‘armaÄŸan’ olarak yeniden dolaşıma sokulur. 

 

ArmaÄŸan dolaşımı, Marcel Mauss’un 1924 tarihli çalışmasında ‘alma, verme ve mukabele etme döngüsü’ olarak anlatılır. (4) ArmaÄŸan deÄŸiÅŸ tokuÅŸuna dayalı iliÅŸki ekonomik, dinî, hukukî, ahlakî, ailevî ya da politik kategorilerin ve kullanım ya da deÄŸiÅŸim deÄŸerinin ötesinde anlaşılmalıdır. Her türlü kurumun armaÄŸan iliÅŸkisi içinde bir karşılığı bulunur. Toplumsallığın tamamını düzenleyen, bireyleri deÄŸil toplulukları sorumlu tutan ve birbirlerine baÄŸlayan bir fenomendir armaÄŸan. Meta mübadelesini deÄŸil toplumsal baÄŸ kurmayı esas alır. ArmaÄŸan iliÅŸkisi arkadaÅŸ ve itibar kazanmaya yarar. Biriktirmeye deÄŸil harcamaya yönelik olduÄŸu için artı-deÄŸer oluÅŸumunun önüne geçer. Temellük etme ve kültür ürünlerini yeniden dolaşıma sokma pratiklerinin, armaÄŸan döngüsüyle paralellik taşıyan nitelikleri olduÄŸunu söyleyebiliriz. Peki, verilen ÅŸey verenin elinden çıkmıyorsa, veren açısından bir kayıp ya da eksiÄŸin oluÅŸtuÄŸu söylenemezse ve armaÄŸan edilen ÅŸey üretimin sonsuz kopyasıysa verme edimine nasıl bakabiliriz?

​

Fikirler, tohumun yayılma ve çoÄŸalma özelliklerini taşıdıkları için Gabriel Tarde, entelektüel üretimin düÅŸünsel sermayesine ‘tohum-sermaye’ adını verir. (5) DüÅŸünce paylaşımı feragat gerektirmez, yani düÅŸünceyi paylaÅŸandan bir ÅŸey eksilmez. Tohum-sermaye, devredilebilir deÄŸil paylaşılabilir nitelik taşır. Kayıp ve kazanç ikiliÄŸinden ziyade, çoÄŸalma ve yayılma ekseninde deÄŸerlendirilebilir. Bu perspektiften bakıldığında entelektüel üretim, kolektif bir çoÄŸaltma ve paylaÅŸma alanı olarak görülür; düÅŸünsel ürünler ise kullanım ve deÄŸiÅŸim deÄŸeri yerine güzellik ve hakikat deÄŸerleri üzerinden deÄŸerlendirilir. 

​

​

(1) Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde 2014 yılında tamamlanan ‘ÇaÄŸdaÅŸ Paylaşım Kültürü ve ArmaÄŸan’ baÅŸlıklı yayımlanmamış yüksek lisans tezinden kesip alınan bölümler, bu yazıda yeniden düzenlenmiÅŸtir. 

(2) Dick Hebdige, ‘Kes Yapıştır: Kültür, Kimlik ve Karayip MüziÄŸi’, Çev. ÇaÄŸatay GülabioÄŸlu, Ayrıntı Yayınları, Ä°stanbul, 2003, s. 195

(3) Nicolas Bourriaud, ‘Postprodüksiyon, Senaryo Olarak Kültür: Sanat Dünyayı Nasıl Yeniden Programlıyor’, Çev. Nermin Saybaşılı, BaÄŸlam Yayınları, Ä°stanbul, 2004, s. 73
(4) Marcel Mauss, ‘The Gift: Forms and Functions of Exchange in Archaic Societies’, Norton, New York, 1990
(5) Gabriel Tarde, ‘Ekonomik Psikoloji I’, Çev. Özcan DoÄŸan, Öteki Yayınları, Ankara, 2004

bottom of page