top of page

 Aslı IÄŸsız 

 TÜRKÄ°YE-YUNANÄ°STAN NÜFUS MÜBADELESÄ°NÄ° YENÄ°DEN DÜÅžÜNMEK 

​

1923 Türkiye-Yunanistan nüfus mübadelesi, özellikle 1945 sonrası ayrıştırıcı politikaların sistematize olduÄŸu süreç açısından önemli bir referans noktası teÅŸkil ediyor. Ayrıştırıcı politikaları, belirli bir tanım üzerinden genellenen grupların, mekânsal, biyolojik ve/veya sosyal olarak birbirlerinden ayrılmaları ve farklı siyasetlere tabi tutulmaları olarak ele alabiliriz. Bu tür tanımlamalar, bir taraftan din, etnisite, dil, kültür ve/veya ırk gibi kavramlar üzerinden yapılırken, diÄŸer taraftan da tanımlanan gruba dahil edilenleri kümelendirmek suretiyle sınıflandırmakta da bir basamak iÅŸlevi görüyor. Yirminci yüzyılın baÅŸlarında ‘unmixing’ olarak adlandırılan, yani kabaca ‘birbirine karıştırmama’ olarak tercüme edebileceÄŸimiz politikalar zincirinin bir parçası da Türkiye ve Yunanistan arasında yapılan mübadele -yani dini bir tanım üzerinden sınıflandırılan insanların, yaÅŸadıkları coÄŸrafyadaki toplumdan ayrılarak deÄŸiÅŸ tokuÅŸ edilmesi. Öyleyse, mübadelenin mirasını nasıl yeniden düÅŸünebiliriz?  

          

BilindiÄŸi üzere 30 Ocak 1923’te Lozan’da imzalanan antlaÅŸma, Türkiye'de ‘yerleÅŸmiÅŸ Rum Ortodoks dininden Türk uyrukluları’ ile Yunanistan’da ‘yerleÅŸmiÅŸ Müslüman dininden Yunan uyruklularının’ zorunlu göçe tabi tutularak ‘deÄŸiÅŸ tokuÅŸ’ edilmelerinin kurumsal ve hukukî  altyapısını saÄŸlamıştı. 1918 öncesi Ä°stanbul’a yerleÅŸen Rum Ortodoksların yanı sıra Bozcaada (Tenedos) ve Gökçeada’daki (Imbros) Rum Ortodokslar ile Batı Trakya’daki Müslümanlar mübadele kapsamına alınmamış, ayrıca yine o dönemde Ä°talyan sömürgesi olan ve 12 Adalar olarak anılan adalarda yaÅŸayan Müslümanlar da resmi olarak bu antlaÅŸmaya dahil edilmemiÅŸti.

   

Peki dini kavramların, yani Müslüman ve Rum Ortodoks kavramlarının, demografik siyaset diline tercüme edildiÄŸi bir süreç olan mübadelede, bu kavramlar ile kodlananlar hakkında ne söyleyebiliriz? Bugün artık bilindiÄŸi üzere, ne mübadeleyle Türkiye’ye gelenler, ne de Yunanistan’a gönderilenler homojen gruplar deÄŸillerdi. Tam tersine. Mesela Türkiye’ye gönderilen Müslümanlar, kendi içlerinde birçok farklılığı barındıran ancak bu farklılıkların,  Müslüman ÅŸemsiye tanımı içinde görünmez kılındığı bir gruptu. Bunlar içinde Türkiye’ye gelmek isteyenler olduÄŸu gibi, istemeyenler de mevcuttu. Bu heterojen grubun içinde, deÄŸiÅŸik kökenler (örneÄŸin, din deÄŸistirip Girit’te Müslüman olan Venedik kökenliler, Selanik’te din deÄŸiÅŸtirmek mecburiyetinde kalarak Müslüman olan Sabetay Sevi/Shabbati Zvi’nin cemaati -ki kendileri bugün de ‘dönme’ olarak anılıyor, Osmanlılar tarafından yerleÅŸtirilmiÅŸ Müslümanlar, vb.), dini pratikler (BektaÅŸi, Mevlevi, vb), dil (Türkçe bilenler, Türkçe bilip de aksanlı konuÅŸanlar, Türkçe bilmeyip sadece Elence konuÅŸanlar, Elenceyi Girit aÄŸzıyla konuÅŸanlar, vb), sınıf ve Yunanistan’da yaÅŸadıkları yerelin kendine özgü kültürel öÄŸelerini (örneÄŸin yemek ve müzik gibi) taşıyanlar gibi farklı unsurları sayabiliriz. Bütün bu farklılıklara siyasi görüÅŸü de -ki bunu milliyetçiliÄŸin ötesinde kullanıyorum- ekleyebiliriz. Kendi içinde farklılıklar barındıran ve mübadeleye dahil edilen grubun içindeki insanlar, bütün bu farklılıklar gözardı edilerek, genel bir ‘din’ ÅŸemsiyesi altında toplanmak suretiyle kümelenmiÅŸ ve bu kategorik ÅŸemsiyenin demografik bir siyasete tercüme edilmesiyle de Türkiye’ye gönderilmiÅŸlerdir. Yani burada, insanların tek bir kavram üzerinden tanımlanarak kendi iradeleri ile yaptıklarının -devlet politikasi ile örtüÅŸmediÄŸi sürece- göz ardı edilebildiÄŸi bir süreçten söz ediyoruz. Mesela ne Yunanistan’da ne de Türkiye’de din deÄŸiÅŸtirip kalmak bir seçenek olarak verilmemiÅŸ. Oysa, kendi iradeleriyle bu seçeneÄŸi kullanıp mübadeleden muaf olmak isteyenler de olabilirdi. Demek ki burada dinin ötesinde bir bedensel kodlama söz konusu, zira bu gruplara dair dinin ötesinde bir varsayım var. En nihayetinde nüfus siyasetinin altyapısı, heterojen bir kitle tek bir kategoriye sığdırılıp ulus mefhumu da bu altyapı üzerine inÅŸa edilmek suretiyle hayata geçiriliyor. Yani buradaki ÅŸekliyle, dini farklılıklara bir ulus atfedilerek demografik dağılımı deÄŸiÅŸtirmek suretiyle, tek bir kategori altına sığdırılmış heterojen grupların atfedilen ulus topraklarıyla bir hizaya çekilerek, ayrıştırıcı bir mantıkla kurgulanan nüfusun, nicel ve nitel mühendisliÄŸi söz konusu. Ayrıca bu kadar karışık bir grubun nasıl olup da ‘unmixing’ olarak kurgulanabildiÄŸi de masaya yatırılmalı. ‘Unmixing’ dediÄŸimiz, kimin kiminle ‘karıştırılmaması gerek’tiÄŸine dair bir soru. 

     

Elbette bu, insanların yer deÄŸiÅŸtirtilerek yeniden konumlandırılması suretiyle giriÅŸilmiÅŸ ilk nüfus mühendisliÄŸi deÄŸildi. Ancak 1923 nüfus mübadelesi, uluslararası arenada imzalanarak hayata geçirilmesi açısından bir ilk sayilmakta ve bu sebeple de ayrı bir önem taşımaktadır. Özellikle Ä°kinci Dünya Savaşı’nı takip eden yıllarda, ayrıştırıcı politikaların uygulanmasında önemli bir referans noktası haline gelmektedir. Bunun bir sebebi de o dönemde, uluslararası camiada, özellikle Türkiye’nin mübadele politikasının bir ‘baÅŸarı’ hikâyesi olarak zikredilmesidir. Sonuç olarak mübadele, ayrıştırıcı mantığın nüfus politikasına tezahürünün önemli bir unsurudur.

     

Bugün mübadelenin mirası, daha çok kültürel açıdan ele alınıyor. Bu elbette çok önemli ve unutulmaması gereken bir husus. Zira kültürel miras, mübadeleyi yaÅŸamış ailelerin deÄŸiÅŸik açılardan mübadeleyi andıkları, dillendirdikleri, irdeledikleri, kendilerini tanımladıkları ve hafızalaÅŸtırdıkları bir mefhum. Bu oldukça önemli bir mefhum ancak unutulmamalı ki, mübadelenin bugüne tezahürlerinden sadece bir tanesi. Buradan yola çıkarak, mübadelenin bugünlere kadar gelen tezahürünü kültürel miras ötesinde nasıl düÅŸünebiliriz?

​

Ä°kinci Dünya Savaşı sonrası, sistematize olan ayrıştırıcı politikalar bu konuda önemli ipuçları taşımakta. ÖrneÄŸin, bugün bile hâlâ Avrupa’daki yerel hükümetlerin, Nazi Almanyası ile iÅŸbirliÄŸinin yeterince tartışılmadığı Ä°kinci Dünya Savaşı bitiminde ne görüyoruz? BirleÅŸmiÅŸ Milletler’in kurulduÄŸu bu konjonktürde, mübadele gibi bir nüfus politikasının altında yatan ayrıştırıcı mantıkla hesaplaÅŸmak bir kenara, aksine, Ä°kinci Dünya Savaşı sonrası azınlıkların giderek toplumsal ve uluslararası barışa karşı bir tehdit olarak algılandığı bir süreçle karşı karşıya olduÄŸumuzu görüyoruz. Yeni akademik çalışmaların da gösterdiÄŸi üzere, BirleÅŸmiÅŸ Milletler’in de dahil olduÄŸu, ayrıştırıcı mantığın 'barış’ adına meÅŸrulaÅŸtırıldığı ve demografik dağılımın dev boyutlarda sistematize bir mühendisliÄŸe dönüÅŸtüÄŸü bir süreç bu. 1945 Potsdam AntlaÅŸması -Orta ve DoÄŸu Avrupa’da yerleÅŸmiÅŸ Alman uyrukluların sınırdışı edilmesi, 1947 ve 1948 Hindistan ve Filistin’in taksimi ve demografik dağılımı, 1950’lerde OrtadoÄŸu’da Arapça konuÅŸulan ülkelerdeki Yahudilerin Ä°srail’e zorunlu göçü ve karşılığında Filistinliler’in onların yerine gönderilmesi tartışmaları gibi örnekleri saymak mümkün. Bütün bu nüfus siyasetleri arasında, Türkiye ve Yunanistan nüfus mübadelesinin önemli bir referans noktası olduÄŸunun altını çizmek gerek.

 

Ä°kinci Dünya Savaşı’nı takip eden süreçte, öjeni (eugenics) ve demografi alanlarının füzyonunu da hesaba katarak, nüfusun mekânsal dağılımının ve mobilitenin sınırlandırılmasının farklı ÅŸekillerde vücut bulduÄŸunu görüyoruz. ÖrneÄŸin, ‘istenmeyen’ (undesirable) addedilen grupları öldürmeden de yok etmek ve ‘istenen’ (desirable) addedilen grupların üreme yoluyla nüfus artışı gibi uzun sürebilecek bir süreç yerine, daha kısa yoldan, bu grupların baÅŸka bir ülkeye taşınması suretiyle rakamlarının artırılması yönünde bir siyaset, sistematik bir hal alıyor. Elbette bunlar ilk defa oluyor deÄŸil, ama hem ölçeÄŸi hem de sistematizasyonu önemli. Nitekim, bu tartışmalara bir platform oluÅŸturan BirleÅŸmiÅŸ Milletler’in de mülteci krizi olarak adlandırdığı bir dönemden bahsediyoruz. Ve yine elbette, ne katliamlar ne de soykırımlar son bulmuyor. Demeye çalıştığım, ÅŸiddetin yanı sıra, ayrıştırıcı mantığın liberal bir platformda nüfus mühendisliÄŸi ve sosyal-fiziksel mobiliteye ve/veya o mobilitenin kısıtlanmasına tercümesiyle, ‘barış’ adı altında, geniÅŸ ölçekte meÅŸruiyet kazanıyor olduÄŸudur. Ayrıca ÅŸunu da eklemek gerek: ayrıştırıcı mantık, sırf mübadele ve sınırdışı etmekle sınırlı deÄŸil -yani sırf ülkeler arası deÄŸil, bir ülke içinde fiziksel ve sosyal sınırlar çizmek suretiyle de vücut buluyor. BaÅŸka kıtalardan da örnek vermek gerekirse, Güney Afrika’daki apartheid ile bu mantığın ABD’deki tezahürü olan ‘segregation’ (ırksal ayrıştırma) gibi örnekleri sayabiliriz. 

 

Sonuçta hepsinin kesiÅŸtiÄŸi nokta, antropologların, siyaset teorisyenlerinin ve mobilite çalışanların biyopolitika olarak kavramsallaÅŸtırdığı ve bu biyopolitikayi tarihsel olarak ele alanların mühendislik olarak da incelediÄŸi bir süreç. (Biyopolitikayı, kendi çalışmalarım doÄŸrultusunda ayrıştırıcı biyopolitika olarak kavramsallaÅŸtırarak, kategorize edilmiÅŸ bedenlerin rakamsal olarak mekânlara yeniden dağılımı olarak tanımlamaya çalışıyorum.) Bunun yanı sıra demografinin kendisinin tarihini de bir akademik disiplinin nüfus politikası olarak uygulamaya konduÄŸu bir alan olarak masaya yatırmak gerek. Zira nüfus ile eÅŸanlamlı kullanımının ötesinde bir alan olarak, demografinin de biyopolitikaya tarihsel ve siyasî katkısı var. Bu baÄŸlamda, birbirinden ayrı ayrı ele alındıklarında, hem her vakanın (case) kendine özgü karakteristiÄŸini ve deÄŸiÅŸimini gözlemleyebiliyoruz hem de o örnekten çok önemli veriler elde edebiliyoruz. Buna karşılık, bu ayrı vakaların birleÅŸtiÄŸi mekânsal ayrıştırıcı politikaların temelinde yatan, insanları sınıflara ayıran kategorilerle ve o kategorilerin mobilizasyonuyla inÅŸa edilen ayrımcı politikalarla oluÅŸan ‘toplumsal talep’ ve bu tür ‘taleplere’ mütekabil siyasetlerin birleÅŸtiÄŸi biyopolitikanın daha etkin bir ÅŸekilde sorgulanması için sadece yerelden bakmak yetmiyor. Bu amaç doÄŸrultusunda, daha geniÅŸ ölçekli ve kavramsal tartışmalar da gerekiyor. Toparlarsak, mübadelenin geride bıraktığı mirası, sırf Türkiye ve Yunanistan açısından deÄŸil, aynı zamanda uygulamaya koyduÄŸu nüfusu ayrıştırıcı mantık üzerinden, mekânsal ve rakamsal dağılımın sistematize olmasına sunduÄŸu katkı olarak da düÅŸünmek yararlı olacaktır. Bu mirasla, sık sık birlikte anıldığı ‘unmixing’ kavramı kapsamında sadece ayrıştırdıkları üzerinden deÄŸil, ayrıştırma amacıyla kabullenilen ve yeterince sorgulanmayan kategorizasyonlar üzerinden de hesaplaşılması gerektiÄŸi aÅŸikâr.

 

Bibliyografya

Sadia Abbas, ’‘Unmixing‘ Political Concepts: A Critical Lexicon’, 2019
Ayhan Aktar, ’Varlık Vergisi ve TürkleÅŸtirme Politikaları’, Ä°letiÅŸim Yayınları, 2000
Ayhan Aktar, ’Nationalism and Non-Muslim Minorities in Turkey 1915-1950’, Transnational Press, 2021
Ayhan Aktar, ’Homogenising the Nation, Turkifying the Economy: The Turkish Experience of the Population Exchange Reconsidered’, ’Crossing the Aegean: An Appraisal of the 1923 Compulsory Population Exchange Between Greece and Turkey’, Renée Hirschon (editör), Berghahn Books, 29-52, 2004 
Kemal Arı, ’Büyük Mübadele’, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1995
Mark Baer, ’The Double Bind of Race and Religion: The Conversion of the Dönme to Turkish Secular Nationalism’, Comparative Studies in Society & History, 46 (4): 678-712, 2004
Banu Bargu, ’Starve and Immolate: The Politics of Human Weapons’, Columbia University Press, 2016
Rogers Brubaker, ’Aftermaths of Empire and the Unmixing of Peoples: Historical and Comparative Perspectives’, Ethnic and Racial Studies 
Jane Burbank ve Frederick Cooper, ’Empires in World History: Power and the Politics of Difference’, Princeton University Press, 2010
Bruce Clark, ’Twice a Stranger: The Mass Expulsions That Forged Modern Greece and Turkey’, Harvard University Press, 2006
Daria Davitti, ’Biopolitical Borders and the State of Exception in the European Migration ‘Crisis’’, European Journal of International Law, 29(4): 1173-1196, 18 (2): 189-218, 2018
Arie Dubnov ve Laura Robson (editörler), ’Partitions: A Transnational History of Twentieth-Century Territorial Separatism‘, Stanford University Press, 2019
Ariadna Estévez, ’The Politics of Death and Asylum Discourse: Constituting Migration Biopolitics from the Periphery’, Global, Local, Political, 39(2): 75-89, 2014
Didier Fassin, ’The Biopolitics of Otherness: Undocumented Foreigners and Racial Discrimination in French Public Debate’, Anthropology Today 17(1): 3-7, 2001
Didier Fassin, ’Humanitarian Reason. A Moral History of the Present’, University of California Press, 2011
Matthew Frank, ’Fantasies of Ethnic Unmixing: ‘Population Transfer’ and the End of Empire in Europe’, 81-101, ’Refugees and the End of Empire: Imperial Collapse and Forced Migration in the Twentieth Century’, P. Panayi ve P. Virdee (editörler), Palgrave MacMillan, 2011
Susan Greenhalgh, ’The Social Construction of Population Science: An Intellectual, Institutional, and Political History of Twentieth-Century Demography’, Comparative Studies in Society and History, vol. 38, no. 1, pp. 26-66, 1996
Renée Hirschon, ’Crossing the Aegean: An Appraisal of the 1923 Compulsory Population Exchange Between Greece and Turkey’, Berghahn Books, 2004
Dennis Hodgson, ‘The Ideological Origins of the Population Association of America’, Population and Development Review, vol. 17, no. 1, pp. 1-34, 1991
Dennis Hodgson, ‘Demography: History Since 1900’, International Encyclopedia of the Social & Behavioral Sciences, J. D. Wright (editör), Elsevier, 2015 
ÇaÄŸlar Keyder, ‘The Consequences of the Exchange of Populations for Turkey‘, ‘Crossing the Aegean: An Appraisal of the 1923 Compulsory Population Exchange  Between Greece and Turkey‘, Renée Hirschon (editör), Berghahn Books, 79-96, 2004
Artemis Leontis, ‘Topographies of Hellenism: Mapping the Homeland‘, Cornell University Press, 1995
Mark Mazower, ‘No Enchanted Palace: The End of Empire and the Ideological Origins of the United Nations‘, Princeton UP, 2009
Ellinor Morack, ‘The Dowry of the State? The Politics of Abandoned Property and the Population Exchange in Turkey, 1921-1945‘, University of Bamberg, 2017
Roger Nathan-Chapotot, ‘Les Nations Unies et les Réfugiés: Le Maintien de la Paix et le Conflit de Qualifications Entre l’Ouest et l’Est‘, Editions A. Pedone, 1949
Yael Navaro, ‘Affective Spaces, Melancholic Objects: Ruination and the Production of Anthropological Knowledge‘, Journal of the Royal Anthropological Institute, 15: 1-18, 2009
Yael Navaro, ‘The Make-Believe Space: Affective Geography in a Postwar Polity‘, Duke University Press, 2012
Umut Özsu, ‘Formalizing Displacement: International Law and Population Transfers‘, Oxford University Press, 2015
Penelope Papailias, ‘Genres of Recollection: Archival Poetics in Modern Greece‘, Palgrave MacMillan, 2005
Patrick Pinkerton, ‘Governing Potential: Biopolitical Incorporation and the German ‘Open-Door’ Refugee and Migration Policy‘, International Political Sociology, 13(2): 128-144, 2019
Joan Scott, ‘On the Judgment of History‘, Columbia University Press, 2020
Susan Schultz, ‘Reproducing the Nation: The New German Population Policy and the Concept of Demographization‘, Distinktion: Journal of Social Theory, vol. 16, no.3, 337-361, 2015

Miriam Ticktin, ‘Where Ethics and Politics Meet: The Violence of Humanitarianism in France‘, American Ethnologist, 33(1): 33-49, 2006
Onur Yıldırım, ‘Diplomacy and Displacement: Reconsidering the Turco-Greek Exchange of Populations‘, Routledge, 2006

bottom of page